22.07.2012

Edeb Yâ Hû

Müslüman Türk çocuğunun daha doğuşundan itibaren ince, nâzik ve zarif bir dünyası vardı. Büyüklerinin önünde sigara, kahve içmediği gibi, bütün hareketleri temkinli, ölçülü ve hürmetkâr olurdu. Yüksek sesle konuşmaz, kahkaha ile gülmez, bacak bacak üstüne atmaz, sözü daima büyüklere bırakırdı.  
Büyüklere, yalnız sokaktan geldiklerinde değil, odadan her çıkış ve girişlerinde ayağa kalkarlardı. Kendileri de, yâni gençler de odadan çıkarken geri geri çıkarlardı. 
Bu pâdişah sarayında, sultan ve şehzâde saraylarında olduğu gibi, en kuytu ve mütevâzi, fakat hâlis Müslüman Türk’ün evinde de böyle idi. Evlâtları anaya, babaya “sen” demezler, “siz” diye hitap ederlerdi. Hatta, büyük ağabeye, ablaya da “siz” diye hitap ederlerdi.
Karı-koca arasında da “sen” denmez, “siz” denirdi ve zinhar birbirlerini isimleri ile çağırmazlar, “hatun, hanım” veya “kadınım” derlerdi. Hanımlar da zevclerine “efendi, bey” veya “molla bey” derlerdi. Hanımın gıyâbında hanımdan bahsederken beyler de “ayâlim, halîlem” veya “refîkam” derlerdi. İkinci Meşrutiyetten sonra “fa-milyam” denmeye başlandı ise de, bu pek âdî bir tâbir idi ve çok sürmedi. 
Ayaşlı, s. 11-12

Hiç yorum yok:

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Blog Widget by LinkWithin