8.12.2015

Değer

Evlilik, 'hayat' denilen macerayı beraber yaşamak, ama aynı zamanda, yükü de beraber paylaşmak demek
Peki hayatı ve yükünü birlikte paylaşırken, kadınların gösterdikleri fedakarlıklarla, erkeklerin hayatlarını ne kadar kolaylaştırdığını hiç hesap ettiniz mi?


Karısının yaptığı işi rakamlara döken Steven, yaptığı hesaptan sonra, karısının değerini bir kez daha anlamış ve son zamanların en ilginç çalışmalarından birini ortaya koymuş.

Steven olayı şu şekilde özetliyor;

''Çocuğumuz doğduktan sonra karım işini bırakıp çocuğumuza baktı. Bezini değiştirdi, onu besledi, onunla oyunlar oynadı. Ama sadece bunları yapmakla kalmadı. Evde olduğu süre boyunca evi temizledi, yemek yaptı ve çamaşırlarımızı yıkadı.''

Karısının yaptıklarının kalem kalem dökümünü yapıp ücretlerini hesapladıktan sonra, oldukça şaşırdığını ifade eden genç adam eşinin yaptıklarını kısaca özetlemiş.

Tam zamanlı çalışan bir dadının yıllık ücreti: 36.660 $
Evin temizlenme masrafı(yıllık): 5.200 $
Kişisel aşçının yıllık ücreti: 12.480 $
Faturalar ve bütçe (yardımcı finans asistanı - yıllık): 3.900 $
Kişisel alışveriş elemanının yıllık ücreti: 13.520 $
Profesyonel davetlerde eşlik edecek bir asistanın yıllık masrafı: 900 $
Yıllık çamaşır servisi ücreti: 1.300 $

Steven'ın çıkardığı hesap, senelik yaklaşık 74.000 Dolar. Genç adam, bu parayı asla karşılamayacağını söyleyerek, gösterdiği fedakarlıktan ötürü karısı Glory'e minnettar olduğunu belirtiyor.

Eşinin alışveriş yaptığında kendini suçlu hissettiğini söyleyen Steven;

“Tabi ki çocuğumuzun bakımın dışında kendi harcamalarımız da oluyor. Karım kendisi için alışveriş yaptığında kendini suçlu hissettiğinde çok utanıyorum. Aslında hak ettiği çok çok daha fazlası.” diyerek belki de hayat' denilen macerayı beraber yaşamak için seçtiği kişiye duyduğu sevgi ve minnettarlığı tekrar dile getiriyor.

Alıntı

15.10.2015

YETİM:“Öksüz” Anlamı



YETİM:“Öksüz” demektir. Arapların “eşsiz inci” (durre yetim) sözünden alınmıştır. İnci nasıl diğer taşlar arasında benzersiz ise yetim de diğer insanlar arasında kimsesi olmaması bakımından benzersizdir. Öksüz, eski Türkçe’de (8.yy) Anne (ög) kelimesinin (süz, sız) olumsuzlama ekiyle kullanılmasından geliyor. Göğüssüz (öğ-süz) yani yaslanacak bir anne göğsü bulamayan demek. Kur’an’da yukarıdaki sâil için söylenen aynen yetim için de söylenir: 
“Sakın öksüzü hor görme/üzme” (Duha; 93/9).

Alıntı

22.09.2015

Hanımı Başka Memlekete Götürmek


Hanımı başka memlekete götürmek uygun değil deniyor. Ben hanımımı İstanbul’dan Erzurum’a, Konya’ya götüremez miyim?


Gezdirmeye her yere götürürsünüz elbette. Onu Konya’ya, Erzurum’a yerleştirip kendiniz zaruretsiz İstanbul’da ikamet etmeniz uygun olmaz.
Onu kendi ikamet ettiğiniz yerde, akrabalarının ikamet ettiği yerde bulundurmalısınız. Bir de kadın razı olmadıkça, onu memleketindeki akrabalarının yanından alıp başka memlekette ikamete zorlamak da uygun değildir.


Kaynak

24.03.2015

BEN SENİ MUTLU EDERİM


Delikanlı, genç kızı, şöyle bir süzdü ve sessizce düşündü:
"Güzel kız fena değil. Ama biraz kendini beğenmiş. Acaba bu hali devam eder mi? Ya ederse? O zaman bununla yaşanmaz. Ben dayanamam ukala bir kadına, kadın dediğin biraz uysal olmalı... Neyse canım, hele bir evlenmeyi kabul etsin. Ben onu değiştirmeyi bilirim."

Evlenmek niyetiyle görüşmeye gelmişlerdi.
Genç kız da simasının ortasına sinsi bir tebessüm kondurdu.
"Fena çocuk değil. İşi de yerinde. Rahat bir hayat yaşarım. Lâkin biraz 'dediğim dedik' gibi. Acaba buna, sözümü dinletebilir miyim? Aman canım, düşündüğüm şeye bak. Evlenelim de ben onu mum gibi yapmasını bilirim."

Ve "değişim savaşı"nın imzaları alkışlar arasında atılır.
Ayaklar birbirini ezmek için yarışır.
"Bal/ayının" tatlı meltemi yerini yavaş yavaş kuzey rüzgârlarına bırakır.

Genç adam, sabah işe gitmeden eşini uyandırmaya çalışır:
"Ben hazırlanırken sen de kahvaltı hazırlayabilir misin?"
Genç kadın uyumaya devam eder.
"Hayatım, geç kalıyorum haydi uyan."
Genç kadın sağından soluna dönerek,
"Sabahın bu saatinde de kalkılmaz ki? İşyerinde bir tostla çay alırsın." der.
"Allah! Allah! Ben akşama kadar çalışacağım, sen bir kahvaltı hazırlamaya zorlanıyorsun."
"Ama çok uykum var."
"Benim de uykum var ama kalkıp işe gitmek zorundayım."
Kadın istifini bozmaz, kapıyı çarpıp çıkarken "Can çıkmayınca huy değişmezmiş." diye söylenerek işe gider genç adam.

Başka bir gün...
"Hayatım, bugün yemek yapamadım. Dışarıya çıksak diyorum."
"Yine mi? Ama çok yorgunum, şöyle evimde dinlenmek istiyorum. Dışarıya hafta sonu gideriz."

"Annem haklıymış. 'Bu adamı değiştiremezsin' demişti de inanmamıştım."
Kimse 'ben onu değiştiririm' demesin...
Birbirini değiştirme hayaliyle kurulan bir aile tablosu bu.
Her iki taraf da
"Acaba eşimi nasıl mutlu ederim?"
yerine
"Nasıl değiştiririm?" sevdasında.
Daha doğrusu "güç savaşında".
Oysa eşler güçlerini" değişim savaşı"nda tüketmek yerine mutluluğu yakalamak yolunda sarf etmeli.
Evlilik,
"Ben seni adam ederim"
yerine
"ben seni mutlu ederim"
düşüncesi üzerine kurulmalıdır.

O zaman evin pencerelerinde mutluluk meltemi eser.
Saksılarında huzur çiçekleri açar.
Odalarında şen kahkahalar çınlar.
Eşler, birbirini mutlu etmek için yarışır.
Planlar, "onu nasıl değiştiririm" yerine "onu nasıl mutlu ederim" üzerine yapılır.
Mürebbiye gibi değil, psikolog gibi davranılır.
"Değişim savaşı" vererek ne kendisini tüketir ne de eşini.

Aksi halde kadın "dırdırcı", erkek "baskıcı" mutluluksa "toz-duman" olur.
Bu sebeple, evlenecek gençler, ruhen uyum sağlayabilecekleri kişileri seçmelidir.
"Ben onu değiştiririm" diye düşünerek başlıyorlarsa, boşuna evlerini dayayıp döşemesinler. Silahlarını yağlasın, kelime mermilerini yığsın, savaş yerlerini belirleyip sığınaklarını hazırlasınlar.
Gelin arabasının arkasına da "Evleniyoruz mutluyuz" yerine "Evleniyoruz savaşa gidiyoruz" diye yazmayı unutmasınlar.


Alıntı

7.02.2015

Karamsarlığın Meyvesi Üzüntü

Üzüntü Aklı Kapatır, İnsanı Din Ahlakından Uzaklaştırır

Allah'ın rızasına uygun yaşam şeklini ve Kur'an ahlakını benimsemeyen insanlar, üzülmek ve mutsuz olmak için yüzlerce hatta binlerce sebep bulabilirler. Çünkü insan, ancak samimi olarak Allah'ın rızasına uygun bir hayat yaşayıp, Allah'a ihlasla kulluk ederse, Allah'ın emir ve isteklerini titizlikle uygularsa, Allah'ı çok sevip içten saygı duyarsa ve Kur'an ahlakını tam olarak yaşarsa gerçek anlamda mutlu olabilir. Bunun dışında mutlu olmanın başka bir yolu yoktur. Bu nedenle, mutluluğu Allah'ın rızasında ve Kur'an'da aramayıp dünyevi hedeflere yönelen, kendi nefsini rahat ettirmeye çalışan insanların karşısına mutlaka mutsuzluklar ve üzüntüler çıkar.

Allah'ın sonsuz adaletini ve Rabbimiz'in kaderi en mükemmel şekilde yarattığını düşünmeyen bu insanlar, olayların özel hikmetlerle yaratıldığını gözardı etmelerinin sıkıntısını yaşarlar. Çevrelerinde olup biten olayların ya da insanların davranışlarının hayırlarını görmek yerine, bunlar üzerinde saatlerce karamsarlığa kapılarak düşünür, çok sıradan gündelik konuları büyütebilir ve bundan dolayı da ciddi şekilde üzüntüye kapılırlar. Örneğin pek çok insanın en çok üzüldüğü konulardan birisi geçmişe yönelik konulardır. Uzun uzun geçmişte yaptıkları hataları düşünüp, nasıl o hatalara düştüklerine üzülürler. Tekrar tekrar olayları hatırlayıp anlatır, üzüntü veren pişmanlıklar yaşarlar. Oysa insan için, geçmişinin bir üzüntü konusu olmaması gerekir. Çünkü Allah her olayı kaderde mutlaka hayırlarla ve hikmetlerle yaratmıştır. İnsan elbetteki geçmişteki hatalarından pişmanlık duyacak, bunları tekrarlamamak ve telafi etmek için çaba harcayacaktır. Ama bunların hiçbirisi hiçbir zaman için bir üzüntü konusu değildir.

Müslümanın hayatında bu ahlakı en güzel örnekleriyle görmek mümkündür. İster 30 yıl, isterse 30 saniye öncesi olsun, mümin yaptığı hatalar, yanlışlar dolayısıyla hüzne kapılmaz. Yaptığı hataların hayır ve hikmetlerini düşünüp, onlardan ders alır. Allah'tan bağışlanma diler, hatasının kendisini Allah'a daha da yakınlaştırması için dua eder. Müslüman da yaptığı yanlış şeylerden dolayı pişmanlık duyar ancak bu pişmanlık mutsuzluk veren bir pişmanlık değil, aksine ümit veren, Allah'a yönelmeye sebep olan bir pişmanlıktır.

Bir insanın üzüntüden uzak durması için, bu konuda kesin bir karar vermesi gerekir. Üzüntü duyduğu olayları da, herşeyi yaratan Allah'ın büyük bir hikmetle yarattığını; hayatındaki herşeyin en küçük detayına kadar Allah'ın sonsuz aklıyla gerçekleştirdiğini bilmesi ve hayatının sürekli olarak bu gerçeğin şuuruyla yaşaması gerekir. Bir insan yalnızca bu gerçeği kavradığı takdirde hayatının sonuna kadar hep Allah'ın istediği şekilde bir ahlak gösterebilir.

Gülay Pınarbaşı

Milli Gazete

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Blog Widget by LinkWithin