29.10.2012

Oyuncak Bebekler Sadece bir Oyuncak mı?

Hepimiz biliyoruz ki, oyuncak kız bebeklerin çoğu ‘oyuncak bebek’ değil aslında ‘oyuncak yetişkin’dir. Kızlarımıza ‘bebek’ diye aldığımız bu oyuncaklar kıyafetleri, yüzleri ve ayakkabıları ile bir yetişkin görünümüne sahiptir. 
Sizce, neden böyle bir tercih yapılmıştır? Küçük ebatlı yetişkinleri çocuklara bebek olarak sunmaktaki amaç nedir? Yoksa bu adım, küçük kızlara yetişkinlikte sahip olmaları gereken kültürü pazarlamanın bir yolu mudur?

Oyuncak kız bebekleri genelde mini etek giymektedir. Üstelik bu bebeklerin iç çamaşırları yoktur. Mini etek, neden özellikle bu bebeklerde tercih edilmektedir? Yoksa yetişkinlikte giymeleri beklenen kıyafetler şimdiden çocuklara aşılanmakta mıdır? İç çamaşırsız bebeklerin, çocuğun mahremiyetini, cinselliğini nasıl etkilediği araştırılmış mıdır?
Kız oyuncak bebekleri nedense hep sarışın, mavi gözlü, düz ve uzun saçlıdır. Siyah tenli, çekik gözlü, kısa boylu, siyah saçlı ve kahverengi gözlü bebekler neden yoktur? Yoksa bu bebekler, oyuncak olmanın ötesinde kendileri gibi olmayanları ötekileştirmenin, ezik hissettirmenin ilk adımı mıdır?

Kız çocukların gittikçe artan daha ‘zayıf görünme kaygısı’nı tetikleyen faktörlerden biri de oyuncak kız bebekleridir. Developmental Psychology dergisinde yayınlanan makalesinde psikolog Helga Dittmar ve iki arkadaşının yürüttüğü araştırma dikkat çekiyor. 5-8 yaş arasında 162 çocuk üzerinde yapılan araştırmada ‘Barbie bebek’lerle oynayan kızların, normal ölçülü bebeklerle oynayanlara göre vücutlarından daha fazla mutsuz olduğunu tespit ediliyor. Göz göre göre kızlarımızı bir beden ölçüsüne hapsetmeye kimin hakkı var?

Tamamı

25.10.2012

Başkaları Yüzünden

broken heart
“Niye katlanıyorsunuz bütün bunlara? Sizin durumunuzda ben olsam şimdiye çoktan ayrılmıştım.” dedi.
“Kocamı seviyorum. Yiyecek, giyecek bir şekilde bulunuyor ama eşimin yerini hiçbir şey tutmuyor.”
“Bilmiyorum seninki mi doğru benimki mi? Ben hamileyken gece canım erik istedi de eşim almadı diye kıyameti koparmıştım, sen açlığa dayanıyorsun. Ben ıvır zıvır sebeplerden eşimden ayrıldım; sen bana göre ciddi sorunların olduğu halde, bir gezme özgürlüğün bile yok, evliliğini devam ettiriyorsun.”
“Özgünlük sizi mutlu ediyor mu? Mutlu musunuz?”
Hostes cevap vermedi, bir müddet.
“Değilim, hem de çok mutsuzum. Çocuğumu babasız büyütüyorum, eşimi de çok özlüyorum. Tekrar denesek mi diye de çok düşündüm ama aynı şeyleri yaşamaktan korktum.”
“Benim gibi ‘Eski kavgaları yapmayacağım, her şeyi kafama takmayacağım, başkaları yüzünden kocamı kırmayacağım…’ diye karar verirseniz aynı şeyleri yaşamazsınız. Yalnızlık zor. Özgürlük bir eş gibi sizi gece sarıp sarmalamıyor, ısıtmıyor, öpmüyor. Tam aksi oradan oraya savuruyor. Gökyüzündeki kuşlar bile yalnız uçabileceklerken çoğu zaman birlikte uçuyorlar.”
“Haklısın galiba, bugün canım çok sıkkındı, gece rüyamda eski eşimi görmüştüm, onu ne çok özlediğimi düşünüyordum. Karar verdim, uçaktan iner inmez arayacağım, yeniden yeni adımlarla deneyeceğim.”
Tamamı

16.10.2012

Evliliği Ne Bitiriyor ?

“Ne aldatma, ne şiddetli geçimsizlik ne de aşkın bitmesi. ABD’de yapılan araştırma boşanmaların büyük çoğunluğunun ‘dırdır’dan kaynaklandığını ortaya koydu.
New yorkta bir merkezde Davranış Bilimleri ve Psikoloji Bölümü Başkan Yardımcısı olan Scott Wetzler, bu açıklamayla birlikte “kadınlar neden ‘dır dır’ eder? sorusuna da şu yanıtı veriyor: “Karşısındaki kişilerden istedikleri şeyi alamayacağını düşünen kadınlar, bu kez düzenli bir şekilde ısrar ederek bunu gerçekleştireceklerine inanıyorlar. Aslında bu bir kısır döngü. Çünkü ‘dır dır’ her şeyi başa döndürüyor.”

Batı, baktı aile kurumu çöküyor, kadınlara verilen gazları çekmeye başladı. Kadınları erkeklerle eşit yapmaya uğraşırken, ne kadar kavgacı yaptıklarını daha yeni fark ettiler, geçmiş ola. Şimdi batı; başarılı, kariyer sahibi, yalnız ve mutsuz kadınları aile yuvasına sahip çıkmaya çağırıyor. “Susun” diyor kadınlara “biraz susun” “gitmez bu evlilik hayatı erkeklerle böyle kavga ederek” diyor.
Fakat kadınların çoğu, kavganın bunca zararına rağmen “susun” diyeni sevmiyorlar. Nerde kavgayı kışkırtan varsa, onu dost zannediyorlar. Ağaçtan düşmüş yaralı bir kuş gibiler, dostu düşmanı ayırt edemiyorlar, yardım etmek isteyeni gagalıyorlar.
Hayat kullanım kılavuzumuz, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerîm de bize “Evin reisi erkektir; iyi kadınlar eşlerine gönülden saygı gösterenlerdir.” (Nisa 34. âyet ) buyururken mutluluğun reçetesini de vermiş zaten Yaradan.

Sevmek Bu Kadar Güzelken
S.143

2.10.2012

Neyin Peşinde Koşuyoruz?


Bugün sizlere ilginizi çekeceğini düşündüğüm, ibretlik, gerçek hayattan iki olay anlatacağım:
İlkini altmış yaşlarında bir hanım anlattı bana. 65 Yaşındaki kocası 30 yaşında bir hayat kadınına tutulmuş; ona ev açmış, nikah kıymış. Karısı olayın şokunu atlatmadan hayat kadını ona her gün telefon açmaya başlamış. “Kocan beni seviyor, sende yüz yok mu çek git, o bana nikah kıyacak.” diye. Kocasının böyle bir şey söylediği yok fakat diğer kadın resmi nikah peşine düşmüş. Kadın “Kocamı çok seviyorum, bu yaştan sonra niye bırakayım.” diyor. Konu maddiyat değil. Kadının kocasının da oğullarının da maddi imkanı çok iyi. Kadın yıllarını paylaştığı kocasını bırakmak istemiyor. Kocası da zaten ayrılmak istemiyor. Adam bir gün orada bir gün burada bir düzen tutturmuş. Diğer kadın telefon açıp rahatsız etmese kadın da durumu kabullenmiş. Fakat her telefonla birlikte kadıncağız yeniden üzülüp gözyaşı döküyor.
Velhasıl ailece oturup düşünüyorlar, ne yapabiliriz, diye. Evlatlarının aklına babalarını umreye göndermek geliyor. Adam kaç kez hacca gitmiş, umreye gitmiş ama bir ümit belki; mübarek yerleri görürse kadını unutur, diye zorla göndermişler. Neyse adam umreye gitmiş gelmiş. Bütün aile karşısına oturmuş, adamın gitmeden önce yaptıklarından dolayı ne kadar pişman olduğunu anlatmasını, o kadını unuttuğunu söylemesini bekliyorlar.
Devamı

1.10.2012

Sevgi Sözleri Muhabbeti Artırır

Efendimiz (s.a.v) evliliğinde ve sosyal hayatında tatlı ifadeleri sık kullanır, hoş lakaplar takardı. Annemize “Aiş” (Ayşecik), Humeyrâ (gülyüzlü) diye seslenmesi bunun güzel örneklerindendir. Karşımızdakine güzel ve hoş sözlerle yaklaşmanın önemini Mehmet Amca’nın şu samimi itirafları da açık bir şekilde gösteriyor: “Evladım, ben 85 yaşımda olmama rağmen hâlâ park, bahçe gezebiliyor olmamı eşime borçluyum. Bu kadın bana, bir çocuğa bakar gibi baktı. Ben ilaçlarımı ihmal ettikçe öyle sevgi sözleri, öyle tatlı hitaplar bulurdu ki… İlk günlerde direnmiş olsam da sırf onun bu muhabbeti karşılıksız kalmasın diye sevmediğim hapları yutardım, iğnelerimi yaptırırdım.”

Sevgi ve takdir uyandıran hitapların sihirli gücünden, evliliğini güzelleştirmek isteyen her eş faydalanabilir. Fakat bunun tam tersi acı ve nefret dolu sözleri evlilik sözlüğümüzden çıkarmamız gerekiyor. Psikologların DDK (dur, düşün, konuş) dedikleri yöntem doğrultusunda pişman olunacak sözlerden uzak durmak ve aradaki saygı bağını zedelememek sevgiyi bitirmeme adına çok önemli.

Tamamı

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Blog Widget by LinkWithin