30.12.2012

Bir Sevgi Ve Bir Hayranlık

Hayır, severek evlenmedim. Hayatımı bir zebani ile birleştirecek kadar yalnızdım. Yalnız ve yabancı. Bir kadın ilk defa olarak adımı taşımaya razı oluyordu. Bir kurtuluştu bu, paryalıktan kurtuluş, cehennemden kurtuluş. Ve bilmediğimiz ülkelere yelken açan bir gemiye atlar gibi elele hayata atladık.
 Ben seni tanıdıktan sonra yaşamaya başladım. Korkuyorum. Bunları söylem ekten korkuyorum. Yirmi iki sene gelişen, kökleşen bir sevgi bu. Bir sevgi ve bir hayranlık. Hayat, hayatımız daima güzel miydi? Hayır. Ama mevsimleri vardı, mevsimleri var. Vatanımsın benim. Kokladığım havasın, içtiğim su. Ben şımarık ve yaramaz bir çocuk oldum zaman zaman. Sen hep aynı kalmasını bildin. 

Cemil Meriç

28.12.2012

Fesin Püskü

Yeni evli gence, bir çay sohbetinde 

 -“Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız?” diye sorarlar.

“Hayır” diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder:

-“Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım.
Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil.
Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum.
Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım.
O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder.
Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz.
Dinleyenlerden biri:

-“Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak?”
diye sormuş.

Ötekiler de “Hah! Şimdi ne olacak?” demiş.
Genç gülümsemiş;

-“Bundan kolay ne var, fesin püskülünü hafif bir fiskeyle soldan sağa atarım”
demiş.


24.12.2012

Allah;
Yarın yanımızda olmayacak insanı bugün karşımıza çıkarmasın. .

Amin.

22.12.2012

Dünya Dertleri

Hz. Mevlânâ bir gün eve gelir, oğlunu üzgün görür. Sebebini sorar.
Oğlu: "Hiç…" der.
Hz. Mevlânâ dışarı çıkar.

Kapıda asılı bir kurt postu vardır, onu alır üstüne giyer.
Ellerini havaya doğru açıp ulumaya başlar.Oğlu babasının bu haline bakıp güler.

Hz. Mevlânâ:
"Evladım, gördün mü?" der.
"Dünya dertleri de işte böyledir.
Kurt, aslında korkutucu bir hayvandır.
Ama sen o postun arkasında babanın olduğunu
bildiğin için korkmadın ve güldün.
İşte bütün dertlerin arkasında da
Rabbinin olduğunu bil ve ona güven..."

18.12.2012

Çocuk Terbiyesinde Annenin Önemi

''Evet, bir valide veledini tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlâs ile vazife-i fıtriyesi itibarıyla kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki, hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir. Fakat bazı fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymettar seciye inkişaf etmez. Veyahut sû-i istimal edilir. Yüzer nümunelerinden bir küçük numunesi şudur:

O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. "Oğlum paşa olsun" diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa'ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmemesini nazara almıyor.  
Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, "Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?" diye şekvâ edecek. Dünyada da, terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.''
Bediüzzaman Said NURSİ

16.12.2012

Efendimin Hiddeti, Derviş Etti İzzet'i



Padişah Abdülaziz, günün birinde Kazasker Mustafa İzzet'e çok kızdığı için onu meclisinden
uzaklaştırmış. 
Kazasker buna çok üzülmüş tabii. Bir müddet sonra da Cuma günleri Ayasofya Camiinde hutbe okumaya başlamış. Bir Cuma günü Padişah Abdülaziz, Cuma namazı kılmak için Ayasofya  Camiine geldiğinde hutbe okuyanın kim olduğunu hemen tanımış. Sonra Kazaskeri yanına çağırıp,  üzerindeki elbiseyi göstererek:
"İzzet, bu ne hal?" diye sormuş. Kazasker Mustafa İzzet, Padişahın kendisini affettiğini söylemesinden önce bir derviş gibi eğilmiş sonra da şöyle demiş:
"Efendimin hiddeti, derviş etti İzzet'i."

15.12.2012

Görmek İstemediğimiz…

Kadınların ”Toplumsal hayattan giderek daha fazla pay ve söz hakkı talep etmeleri ve bu taleplerin erkeklerin kafasındaki kadın-erkek hiyerarşisi ile örtüşmemesi yüzünden de şiddet görüyorlar.”
Fakat bu tespitinin açıklamasını yapmamış. Ben açıklayayım: Evet şiddetin en önemli sebebi kadın-erkek arasındaki hiyerarşinin bozulması. Bu yüzden eşitlik söylemleri arttıkça şiddet de artıyor. Bu hiyerarşi gerekli ve hayatın her alanında var. Güç olan yerde mutlaka ast-üst ilişkisi ortaya çıkar. Her kurumda bir müdür olması gibi. Nihal hanımın çalıştığı gazetenin de bir patronu olmalı.
Kadınların toplumsal hayattan daha fazla pay ve söz hakkı talebinin şiddeti doğurduğu bölümüne katılmıyorum. Sadece kadın toplumsal hayattan daha fazla pay ve söz hakkı aldığında hiyerarşide erkeğin önüne geçmek için erkeğe psikolojik şiddet uyguluyor. Bu şiddet en çok evlerde yaşanıyor. Kadın iş hayatında hiyerarşiden rahatsız değil, patronunu ya da müdürünü geçmeye çalışmıyor, hırsını evde çıkarıyor.
Tamamı

7.12.2012

Edep Kitaptan Değil, Edepli İnsandan Talim Edilir


Peki, edebi kimden öğreneceğiz? Tabii ki edeplilerden. Her ne kadar bir Allah dost “Edebi edepsizlerden öğrendim. Yaptıklarını yapmadım” demiş ama o seviyede olana her gördüğü ve tecrübe ettiği zaten ibrettir. 
Yola yeni çıkanlar ve gençler, edebi hayatlarının süsü haline getirmiş, edepli olmayı önemseyen güzel örnekler bulup, onların kıyılarında, köşelerinde konuşlanmaya bakmalılar. Bu açıdan neyin edep olup olmadığını uzun uzun anlatmaya gerek olmadığını düşünüyoruz, çünkü edep yazarak, okunarak öğrenilecek bir şey değildir, görerek, tecrübe ederek ve hâllenerek edinilecek bir şeydir. Edep kitaptan değil, edepli insandan talim edilir.


Edep, bir kulluk borcudur. Edep, İslami ahlakımızın en bariz neticesidir. İnsan olmanın en önemli göstergesi, dünyada bulunuş gayemizdir. Biz edebi insanlık sıfatı olarak gören bir medeniyetin çocuklarıyız. Amacımız edepli insanlar olmaktan da ötedir. Amacımız edebin insanları olmaktır. Biz edepsiz bir hayat düşünemeyiz. Edebi önemsemeyen bir hayat ve dünya bize yabancıdır. Kalitemizi edepten aldığımız nasiple ölçeriz. Edepten nasibi olmayanların, hakikatten nasibi olmadıklarını düşünürüz.

 

Çocuklarınızla Konuşun

Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim. O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi. Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya. Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz ükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.
Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye. 


Tamamı

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Blog Widget by LinkWithin