Mevlânâ  Hazretleri, mânevî dünyadan uzaklaşarak süflî arzularla dolan  kimselerin hâlini bir hikâye tarzında şöyle tasvir etmektedir
:
:
“Tatlı sözlü, fakat sert huylu adamın biri yol üstüne dikenli çalı dikmişti. Yoldan geçenler onu ayıpladılar; 
“–Bunları sök at.” dediler. 
Fakat  o ihmal etti ve onu sökmedi. O dikenli çalı, her an biraz daha büyüyor,  çoğalıyordu. Halkın ayağı, diken yarası ile kanlara bulanıyordu.  Geçenlerin elbisesi dikenlerden yırtılıyor, yalın ayak gezen yoksulların  ayakları paramparça oluyordu. Bir Hak dostu o adama; 
“–Bunları sökmelisin!” diye emir verince, o: 
“–Evet,  sökerim.” dedi. Fakat “Yarın, öbür gün sökerim!” diye ihmal etti… Bu  müddet içinde de diktiği dikenler kökleşti, kuvvetlendi. Yine Hak dostu  olan kişi ona: 
“–Ey  vaadini yerine getirmeyen, sözünde durmayan kişi!.. Beri gel, söz  verdin, sürüncemede bırakma! Vazifeni yerine getir, artık daha fazla  ihmal etme!.. (Helâke yaklaşıyorsun!..)” dedi
Çalıyı diken adam: 
“–Merak etmeyin, sökerim.” dedi. 
O Hak dostu: 
“–Çabuk  ol, işi savsaklama, vaadini yerine getir!” diye nasihat etti. “Sen  yarın bu işi görürüm diyorsun ama, şunu iyi bil ki, gün geçip gittikçe o  dikenler daha çok artıyor, kuvvetleniyor. Onu sökecek olan sen de  ihtiyarlıyorsun, güçten kuvvetten düşüyorsun. Şunu bil ki, diken  güçlenmede, boy atmada; diken sökecek kişi olan sen ise  ihtiyarlamaktasın; gücün kuvvetin de devamlı eksilmede… Çabuk ol,  vaktini boşa geçirme… Kendi helâkini hazırlama!…”
Hikâyede  mecâzî olarak ifade edilen dikenler, insandaki benlik, bütün nimetleri  kendinde toplama hırsı, israf çılgınlığı ve her çeşit günah ve kötü  alışkanlıklardır. Bu günahlar, farkında olmadan insanın rûhânî hayatını  zedeleyerek onda merhametsizlik, duygusuzluk, Allah’ın mahlûkâtına  hizmetten uzak kalmak ve kendini beğenme (ucub) gibi menfî hâllere sevk  eder. Bu ise, insanın kalbinin mânen ölüm hastalığına yakalanması  demektir.
İnsan Denilen Muammâ s.97

 

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder