Kendine iş hayatında ihtiyaç olmayan ve kendinin de para kazanmaya
ihtiyacı olmayan kadının çalışması başta kadının kendine yaptığı
zulümdür. Sonuçta kadın dışarıda çalışınca içerdeki işlerden
kurtulamıyor. Kadın akşam yorgun argın gelip yemek hazırlıyor, çocuğu
ile ilgileniyor, bulaşık, yemek, çamaşır, ütü derken yorgunluktan bitap
düşüyor. Kocası ile muhabbet edemiyor, gergin, yorgun ve kızgın oluyor.
Bu gerginlik onun beden ve ruh sağlığını bozuyor.
Mesai derdi olmayan daha kolay ve havalı mesleklere sahip kadınlar ısrarla kadının çalışmasını savunuyorlar. Oysa sabah toplu taşıma araçlarında ezilen, iş yerinde bütün gün koşturan akşam da evindeki işlere yetişmeye çalışan kadınların halinden memnun olanı pek yok. Fakat çalışmak zihinlere öyle bir dayatılmış ki bırakamıyorlar. Oysa ailenin geçimi için kadının kazancına gerçekten ihtiyaç varsa kadın ancak çalışmaya o zaman razı olmalı, eşi de kadına evde yardımcı olmalı.
Kadınlar bu eziyete neden katlanıyorlar? Çünkü çalışan kadın, güçlü kadındır dayatması var. Çünkü erkek kötüdür, zalimdir sen ona güvenme kendi paranı kazan kışkırtması var. Kadınlar “iş mi mutluluk mu” tercihinde iş peşinde koşturmaya teşvik ediliyorlar.
Kadının çalışması daha çok harcaması demek olduğu için kapitalist sistem kadının çalışmasını istiyor. Oysa daha çok harcamanın daha çok mutluluk getirmediğinin çok misalleri var göz önünde. Fakat kazanmanın ve harcamanın anlık hazlarına kendimizi öyle kaptırıyoruz ki aslında harcadığımızın hayatımız olduğunu fark etmiyoruz.
Tamamı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder