26.04.2012

Osmanlı’nın “Sadaka” zerafeti

 Sadaka taşlarına yardımlar sadece nakdi olarak değil, ayni olarak da yapılırdı. Taşta birikenlerden ihtiyaç sahipleri sadece ihtiyacı kadarını alır, diğerlerini başkalarına bırakırdı. 

''Sağ elin verdiğinden sol el haberdar olmalı''
''Sağ elinin verdiğinden sol el haberdar olmamalı''

düşüncesiyle hareket eden Osmanlı, yoksulları incitmeden yardım edebilmesi amacıyla bu taşları, gözden uzak yerlere koyardı. Onur ve vakarlarından dolayı ihtiyaçlarını kimseye açamayan insanlara yönelik iyilik yapmanın en zarif yollarından biri olan bu taşlar, İstanbul başta olmak üzere Osmanlı'nın egemen olduğu her yerde bulunurdu. Yerden yükseklikleri 1-2 metre, genişlikleri 30-70 santimetre arasında değişen bu sadaka taşlarının tepelerinde yuvarlak veya taşına göre dikdörtgen 5-20 santimetre derinliğinde oyuklar vardı. Yardımlar bu oyuklara konulurdu. Yardım etmek isteyenler buraya para bırakır, ihtiyacı olanlar da buradan alabilirdi. Yüksek taşların önünde uzanabilmek için basamaklı olurdu. Bir rivayete göre İstanbul'da 160 adet sadaka taşı bulunurdu.

20.04.2012

Olumsuz Duygular, Olumsuz Davranışlara Sebep Olur.

 
Olumsuz duygular, olumsuz davranışlara sebep olur. İyi yönlerini düşünmeye başladığınızda, bu sizin davranışlarınıza da yansır. Böylece etrafınıza pozitif enerji yayarsınız. Aranızdaki mesafe azalır, eşiniz ve çocuklarınız size yaklaşır.

Evinizin penceresinden baktığınız dünya ile, eşinizin iş hayatında karşı karşıya olduğu dünya aynı değildir. Bunun için onu anlamakta zorluk çekebilirsiniz. Kendinizi fazla zorlamayın. Hayat anlamadan da yaşanabilir!

Hatta, "hayatı anlamadan ya da umursamadan yaşayanlar daha rahattır" denebilir!


17.04.2012

Yatak Odası Çok Muallâ Ve Mukaddestir

"Yellow heart" Bizde Yatak Odası Çok Muallâ Ve Mukaddestir. Zira soy orada mayalanır ve gelişir. Aile en has mahremiyetiyle orada teşekkül eder. Onun içindir ki, bizde yatak odası açılmaz ve misafir buyur edilmez. Değil bir yabancı, oraya evdeki diğer fertler dahi istedikleri zaman giremez. 
Oranın o kadar hususiyeti vardır ki, aldığımız terbiye gereği, biri bizi alsa, tekrîm ve teşrif gayesiyle orada yatırmak istese biz yine yatmayız. Hâlbuki ne olur? 
Oda diğer yatak odaları gibi bir yatak odasıdır. Bizde işte her şey bu denli farklıdır ve edep bu denli gelişmiştir. Bu manada harem sadece Osmanlıya mahsus değildir.
Hepimizin hanesinde böyle bir harem vardır. Bundan dolayı atalarına taş atan adam ise, başına çalacağı taşı yanlışlıkla başka tarafa atmaktadır. 


14.04.2012

Seneler Geciyor, Ömür Bitiyor



Altmis, yetmis, seksen, doksan da olsa seneler geciyor, ömür bitiyor.
Bir gün gelecek, ehemmiyet vermediginiz o ahiretten sorulacaksiniz.

Risale-i Kudsiyye 31

10.04.2012

Hayatta Üç Çeşit İnsandan Korkacaksın

 
Hayatta üç çeşit insandan korkacaksın ; 
"Dağdan inme,Dinden dönme,Sonradan görme...''

Necip Fazıl Kısakürek

6.04.2012

Cennet Kadınların Değil, Annelerin Ayakları Altında ....

Kadının dışardaki varlığından vazgeçmesi olgunun nasa dönüşmesi midir? Bunun nasıl olacağını düşünüyorsunuz?
Vazgeçmesi değil ama dışarda kadına ne kadar ihtiyaç duyuluyorsa, o kadar dışarda olması lazım. Mesela kadın hastaların tedavisinde kadın doktorlara duyulan ihtiyaç burda baz nokta oluşturabilir. Kadının olması gerekir dediğimiz sahalarda elbette kadınlar olsun. Ama ‘İslamcı feminist’ yazarların bununla yetinmediğini biliyoruz. Onlar hayatı ortadan ikiye bölelim, kadın erkek hayatı ortak paylaşalım diyorlar. Burda çatışma çıkıyor. Bu naslar ile bağdaşmıyor. Kuran-ı Kerim’de saliha kadın itaatkar kadındır buyuruluyor, burada verilen mesajı anlamakta zorlanıyorlar. Nebevi mesajlar toplumda bunun oluşması için gönderilmiş ve müthiş bir dönüşüm sağlanmış.

Kadının itaatkar olmasından kasıt nedir?
Günümüzde kadını erkekle yarışan bir varlık olarak düşünüyorlar. Sanki kadının rolü tarihte erkekler tarafından çalınmış, şimdi ise modern zamanda kadının dışarda daha fazla var olmasını savunarak kendilerince geçmişin rövanşını alıyorlar. Kadın toplumu inşaa eden bir varlıktır. Kadın kendisine verilen misyonu yani anneliği yerine getirdiğinde cennet ayaklarının altına seriliyor. Dikkatinizi çekerim cennet kadınların değil annelerin ayakları altındadır!
Kimi kadınlar, geçimini sağlamak için çalışmak zorunda. Doktor olamayan kadın çalışmasın mı?

Eşinden ayrılmış ya da eşi vefat etmiş kadının ailesinin geçimini sağlamak amacıyla çalışmasında bir beis görmüyorum. Bugünün şartları onu buna mecbur ediyor. Aslolan bu durumda ona devletin sahip çıkması, kol-kanat germesidir. Ama bugün böyle bir imkân olmadığı için bu durumdakı kadın, meşru sınırlar içinde çalışabilir. Kadınlar töre baskısından, eğitimsizlikten, İslami anlamda yoksun zihniyetlerden kaynaklı çok sıkıntılar çektiler. Fakat bunlar bizi modernitenin dizayn ettiği kadın erkek ilişkilerine götürmemeli.. Bunları İslam’ın pratize ettiği şekilde düzenlemeliyiz.

Tamamı

5.04.2012

Temizlik Gelince Pislik Pılını Pırtısını Toplar Gider

Eğer duada güzel bir nefese sahip değilsen, var yürü de hos nefesli bir dosttan dua iste. 

Allah adı temizdir. Temizlik gelince pislik pılını pırtısını toplar gider. Gün parladı mı gece kaçar. Allah adını ağzına al da gamın ve kederin kaçıp gitsin. 

Yalvaranın “Allah” demesi Allah’ın “buyur kulum” demesidir. 

Hz. Mevlana

2.04.2012

Osmanlı'da Çocuk Terbiyesi

Osmanlı ailesi ve eğitimi, çocuklara müthiş bir özgüven veriyordu. 

Batılı yazarlardan M. de Thevenot, biraz da yadırgayarak bu özgüveni dile getiriyor:
“...Türklerin kusurlarına gelince, son derece azametli, boylu-poslu oldukları için, kendilerini bütün milletlerden üstün tutarlar ve kendilerini yeryüzünün en cesur insanları sayarlar. Dünyayı kendileri için yaratılmış sanırlar. Bundan dolayı da bütün diğer milletleri ve özellikle kendi dinlerinden olmayan Hıristiyan ve Yahudi milletleri toptan küçük görürler.”
Bu yaklaşım, Thevenot’un sandığı gibi “öteki”leri “küçük görmek” değildi elbet, kendini “olduğu gibi” görmekti.
Şimdiki dilde buna “özgüven” diyorlar.
Yani Osmanlı insanı dinine, milliyetine, milletine ve devletine inanıyor, bunlara inandığı için de kendine güveniyordu.
Yılmaz ve yıkılmaz olduğunu düşünüyordu.
Çocuklarını da bu öğreti ile yetiştiriyordu.
Sonuç olarak aile, mektep-muallim ve çevre el ele, Murad, Selim, Süleyman, Sinan gibi “cevher insan”a ulaşıyorlardı.
 Tamamı


Bunlarda İlginizi Çekebilir

Blog Widget by LinkWithin