Bu mecazları hakikatlerin aynası yapan Hazret-i Mevlânâ, nesli ihyâ ve irşâd edecek olan anneleri, bir bakıma mürşid-i kâmillere benzetmektedir. Yani bir hanım, mürşid-i kâmil hassâsiyeti, liyâkati ve inceliğinde bir eğitim ve irşâd ile nesli yetiştirmek mecbûriyetindedir.
Bunun için, iki büyük vazifesi vardır:
Biri, yetişecek olanları, verilecek terbiyeye iknâ ile râzı etmek;
İkincisi de, bu terbiyeyi mâhir bir sûrette gerçekleştirmek.
Esâsen mürşid-i kâmillerin de yaptıkları bundan ibarettir. Bu da onların kendilerini her bakımdan güzel ve tam yetiştirmelerine bağlıdır. Yoksa yarım doktorun candan etmesi gibi yarım terbiyeciler de nesli perişan ederler…
Çocuklar, anne-babaya ihsân edilen ilâhî emânetlerdir. İslâm fıtratı üzere anne-babalarına teslîm edilen çocukların saf ve berrak kalbleri, temiz bir toprak misâli işlenmeye hazır ham bir cevherdir. İstikbalde onların diken veya gül, acı veya tatlı meyve vermesi, üzerlerine atılan tohumların keyfiyetine bağlıdır.
Güçlü toplumlar, güçlü âilelerden meydana gelir. Güçlü âileler ise daha ziyâde mânevî eğitim görmüş; yâni nefs engelini aşmış, fazîletli annelerin eseridir. Bunun en güzel numûneleri, hanım sahâbîlerdir. Onlar çocuklarına canlarıyla, mallarıyla fedâkârlık yapmayı öğretmişlerdir. Yavrularının gönüllerini, Rasûlullâh Efendimiz’in muhabbetiyle yoğurmuşlardır.
Cenâb-ı Hak, onlar gibi cennet gülleri olacak güzellikte evlâtlar yetiştirmeyi cümlemize ihsân eylesin!
Âmîn!..
İnsan Denilen Muammâ