Milli inanca ve töreye göre Osmanlı’da çocuk Allah’ın emaneti idi. Cenab-ı Hak bu emaneti rızkı ve sevgisiyle aileye ihsan etmiştir. Ailenin vazifesi ise bu emaneti hayırlı bir insan olarak yetiştirmekti. Doğan çocuklar farklı nesiller arasında şefkati, merhameti, sevgiyi, saygıyı, işbölümünü, sorumluluk hissini, iş sevgisini aile içinde gördükleri örnekler ile birlikte yaşayarak öğrenmişlerdir. Yaşlılar daima töreyi, tarihin tecrübelerinden süzülüp gelen terbiye metotları ile gençlere aktarmışlardır ve gençler çocuklarını yaşayarak ve yaşatarak bu prensipler içerisinde yetiştirmişlerdir. Osmanlı evinde edep, alçakgönüllülük, cömertlik, misafirperverlik gözle görülürdü. Çünkü bunlar tasavvuf terbiyesinin terk edilemeyen düsturlarıdır.
Çocuk dört yaş, dört ay, on günlük oluncaya kadar evde, mektebe hazırlanırdı. Mahalle mektebinde 7 yaşına kadar “öğrenmeyi” öğrenirdi. Kur’ân’ı Kerim tilaveti, ilmihal bilgileri ehil bir hocadan alınırdı. 7 yaşından sonra erkek çocuk ya mektebe giderdi ya da ilerde çırak olma, ev geçindirme sorumluluğunu tanırdı. Kızların da “ev idare etme” hazırlığında olması gerekirdi. Kızlar adab-ı muaşeret, dantel, nakış, örgü, dikiş gibi el işlerini evdeki büyüklerinden öğrenirlerdi. Erkek çocuk için nasıl bir kazanma sorumluluğu varsa, kız çocuğun da mesut olma ve çevresini mesut etme hazırlığında olması gerekirdi. İnsanlarla hoş geçinmeyi, sabretmeyi, tahammül etmeyi bilmeli idi. İster kız olsun, ister erkek herşeyden evvel kul olduğuna inanmalı, Hak’tan gelene hamd edip şükrünü ziyade kılmalı idi. Çünkü Osmanlı hep Allah’a şükrederdi. Çocuk da bu gerçekleri görerek, işiterek ve de yaşayarak öğrenirdi. Ayrıca ev adabı ve sokak adabı birbirine ters düşmezdi, çocuğun evde aldığı terbiye, sokakta öğrendikleriyle takviye edilirdi.
Tamamı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder