12.12.2010

Duvara Yapışmış Selma


Ve benden bir-iki yaş ufak ve hep boynu bükük kız kardeşim Selma…
Kız olduğu için itibarda değildir; ve konağın, sadece ezilmeye memur gelini annemden başka kimseden himaye görmemektedir. Selmacık ne büyükbabasından alaka görür, ne cici annesinden, ne de zaten hiçbir kimseyle alakası olmayan babasından, babamdan… O, evi dolduran dokuz çocuk içinde ağabeyi, ben, büyük küçük herkesin ensesinde boza pişirirken, minicik siyah önlüğü ile bir duvara yapışmış mahzun mahzun bakan ve önünden geçenleri rahatsız etmekten adeta çekinen bir gölgeciktir. Altı yaşında ölen Selma, bebekliğinden beri, daima duvarlara yapışmış ve ortalarda şuna buna engel olmaktan ürkmüş, beyazı damar damar görünen elâ gözleriyle hep öleceği günü bekledi.
   Selma bende, çocukluğumun en derin ukdelerindendir.

O ve Ben s.15

8.12.2010

Kısakürek



Kısakürek ve Uzunkürek

Yavuz Bülent Bakiler anlatıyor:

Bir gün Osman Yüksel çok büyük bir safiyetle Necip Fazıl’a sorar:

-Üstad, vallahi bir türlü anlayamıyorum. Büyük şairsiniz, büyük nâşirsiniz, büyük fikir adamısınız, büyük mücahitsiniz, büyük dehasınız, bütün büyüklükleri şahsınızda toplamışsınız.

-Anlayamadığın nedir Osman çabuk söyle! Bir itirazın mı var?

-Estağfurullah Üstad, ne itirazım olabilir? Anlayamadığım şu: Bu kadar büyülük içinde, soyadınız neden büyük kürek veya uzun kürek değil de Kısakürek?

Necip Fazıl öfkeyle bağırmaya başlar:

-Osmaan! Espri budalası! Bilmiyor musun ki, soyadım bana ecdadımdan mirastır. Kısakürek’i ben seçmedim. Ben, Kısakürek soyadını almak büyüklüğünü gösterdim, anlıyor musun?

(Suffe Kültür Sanat Yıllığı – Necip Fazıl Armağanı 1984 – Sh.576) 


Asr Sûresi




 Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Asra yemin ederim ki
2. İnsan gerçekten ziyan içindedir.
3. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.





"Resûlullahın Eshâbından iki kimse karşılaştıklarında,
biri diğerine Asr sûresini okumadan ayrılmazlardı.
Sonra biri diğerine selâm vererek ayrılırlardı."
( Beyhaki, eş-Şuab)



İmâm-ı Şâfiî buyurdu ki:

"Kur´ân-ı kerîmde başka hiçbir sûre nâzil olmasaydı,
şu pek kısa olan Asr sûresi bile, insanların dünya ve âhiret saadetlerini te´mine yeterdi.
Bu sûre, Kur´ân-ı kerîmin bütün ilimlerini içine alır."


5.12.2010

İnsanın Çapı

37


İnsanın çapı yükseldikçe Müslümanlığa bağlanmak ve ondan başka hiçbir şey tanımamak şansı artar." 
Necip Fazıl KISAKÜREK

4.12.2010

Evlat Sevgisi

Kucağındaki Hazine

Kadının biri, cömert olduğu söylenen yaşlı bir bilgeye gidip:

- Bu şehirde benden fakir insan yok!. demiş. Bana biraz yardım eder misiniz?

Bilge adam, kadının kucağındaki bebeğin bir ipeği andıran yanaklarını okşayıp öptükten sonra:

- Demek fakirsin!. demiş. Hem de çok fakir. Ama karşılıksız yardım yapmak, âdetim değil!. Eğer yardım istiyorsan, çocuğunun parmağını satman gerekir..

Kadın, önce deli olduğunu sanmış bilgenin. Daha sonra da, kötü bir şaka yaptığını... Ama adam ciddî görünüyormuş. Kadına bir kese altın uzatıp:

- Ayak parmağına da razıyım!. demiş. Zaten cerrah olduğumdan, ona acı çektirmem

Kadın, bütün kanını donduran bu teklif üzerine kaçmayı düşünürken, adam:

- Sadece tırnağını söksem de olur! diye devam etmiş. Biliyorsun zamanla yenisi çıkar.

Kadın, bu ruh hastasına daha fazla dayanamamış. Ve kapıyı çarpıp uzaklaşırken, adam onun arkasından:

- Nasıl bir fakir olduğunu anlayamadım!. diye bağırmış. Kucağındaki hazinenin tırnak kadar bir parçasını, bir kese altına değişmiyorsun.

Cüneyd Suavi



2.12.2010

Vicdan Azabı


Selma'ya ait bir hatıram sonraları beni yakacak hale geldi:
   Büyükbabamdan kıpkızıl bir lira çeyreği kopardığım bir gün, onu Selma'ya göstermiştim. Yavrucağın elinde, hafifçe ısırılmış, mini mini dişlerinin izini taşıyan bir elma vardı. Lira çeyreği o kadar hoşuna gitmişti ki, o ebediyen mahzun, yahut hüzün ebediyetiyle dolu gözlerini bana dikmişti de:
--Ağabey, demişti; bu elmayı sana vereyim de o parayı bana ver! Biraz ısırdım ama, ziyanı yok değil mi?
      Pırıltılı lira çeyreğini vermiş, fakat elmayı da almak gibi bir gaflete düşmüştüm.
       Sonra sonra dövündüğümü hatırlıyorum:
--Ah, niçin lira çeyreğini verdim de elmayı kendinde bırakmadım? Niçin “ o da senin olsun diyemedim”.
  Hayatımın ilk büyük vicdan azabı budur.
O ve Ben s.34

Üstaddan Çocukluk Anısı


Benim Büyük Küçüğüm

Büyükbabam bana en küçük yaşlarda okuyup yazmayı öğretti. Bilmem ki, dört - beş yaşında su gibi okuyup yazıyordum dersem inanır mısınız? O zamanın ağdalı diliyle günlük gazeteleri, dört - beş yaşında okuyor, anlıyor, hattâ anlatıyordum.

Daima hastalıktan hastalığa geçtiğim için, doktorum meşhur Kadri Reşit Paşa, sık sık konağa gelir ve bu erken ruhî inkişafımı bildiği için de, ben salona girince şöyle derdi:

- Gel bakalım, benim büyük küçüğüm!...

Ve bana sual sorup cevap aldıkça dört - beş yaşındaki çocukta bu vaktinden evvelki gelişmeye hayret ederdi.

O ve Ben s.20

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Blog Widget by LinkWithin