Selma'ya ait bir hatıram sonraları beni yakacak hale geldi:
Büyükbabamdan kıpkızıl bir lira çeyreği kopardığım bir gün, onu Selma'ya göstermiştim. Yavrucağın elinde, hafifçe ısırılmış, mini mini dişlerinin izini taşıyan bir elma vardı. Lira çeyreği o kadar hoşuna gitmişti ki, o ebediyen mahzun, yahut hüzün ebediyetiyle dolu gözlerini bana dikmişti de:
--Ağabey, demişti; bu elmayı sana vereyim de o parayı bana ver! Biraz ısırdım ama, ziyanı yok değil mi?
Pırıltılı lira çeyreğini vermiş, fakat elmayı da almak gibi bir gaflete düşmüştüm.
Sonra sonra dövündüğümü hatırlıyorum:
--Ah, niçin lira çeyreğini verdim de elmayı kendinde bırakmadım? Niçin “ o da senin olsun diyemedim”.
Hayatımın ilk büyük vicdan azabı budur.
Büyükbabamdan kıpkızıl bir lira çeyreği kopardığım bir gün, onu Selma'ya göstermiştim. Yavrucağın elinde, hafifçe ısırılmış, mini mini dişlerinin izini taşıyan bir elma vardı. Lira çeyreği o kadar hoşuna gitmişti ki, o ebediyen mahzun, yahut hüzün ebediyetiyle dolu gözlerini bana dikmişti de:
--Ağabey, demişti; bu elmayı sana vereyim de o parayı bana ver! Biraz ısırdım ama, ziyanı yok değil mi?
Pırıltılı lira çeyreğini vermiş, fakat elmayı da almak gibi bir gaflete düşmüştüm.
Sonra sonra dövündüğümü hatırlıyorum:
--Ah, niçin lira çeyreğini verdim de elmayı kendinde bırakmadım? Niçin “ o da senin olsun diyemedim”.
Hayatımın ilk büyük vicdan azabı budur.
O ve Ben s.34
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder